İLMİN KAPISI HAZRETİ ALİ

Cenk KORAY

Hazret-i Muhammed, hem amcasının oğlu, hem de damadı olan Hazret-i Aliyi çok severdi. Bir gün esbabı kendisine bu sevginin nedenini sordular. Bunun üzerine Peygamber, "Varın Ali'yi çağırın"; buyurdu. Ve o gelene kadar eshabına "Ey eshabım, siz birisine iyilik etseniz, o size karşılık olarak kötülük etse ne yaparsınız?"; diye sordu. Eshap; "iyilik yaparız" diye cevap verdi. Peygamber, "Peki o kimse yine size kötülük yaparsa ne yaparsınız?" diye sordu. O zaman eshap sustu ve cevap vermeyerek başlarını öne eğdiler.o sırada Hazret-i Ali geldi. Hazret-i Muhammed eshabın huzurunda aynı soruyu yedi kere Ali'ye sordu. Ve yedisinde de Ali "Yine de iyilik yaparım" diye cevap verdi. Sonra sözlerine şunu ekledi: "Bana birisi hep kötülük bile yapsa, ben ona iyilik yapmakta devam ederim."

Bu cevap üzerine eshap, Hazret-i Muhammed'e dönerek "Ali'yi sevmenizin sebebini şimdi anladık" dediler ve Ali'yi bu sevgiye layık görerek onu hayır dua ettiler.

Hazret-i Ali bilgide çok ileri idi. Dört kitabın da sırları onda toplanmıştı. Peygamberden sonra güç bir meselede ilk başvurulacak insan o idi. İbadeti de çok fazlaydı. Gecelerin sırlı sesezleğinde o Tanrısıyla söyleşirdi. Huyu yumuşak, ahlaki güzeldi. Bir gün kölesini yedi kere yüksek sesle çağırdı. Köleden ses çıkmıyordu. Merak ederek dışarı çıktı. Köle kapının önünde duruyordu. Sordu "niçin cevap vermedin?" Köle cevap verdi; "Efendim sizi kızdırmak istedi." Hazret-i Ali gülümseyerek "Ben, Allah'ın izni ile kızmam. Fakat seni, beni sınamak için kullananı (vesvese vereni) kızdırayım." Diyerek köleyi azad etti.

Gazalarda Hazret-i Ali'nin yiğitliği dillere destandır. Nefsine hakimiyeti de hemen bu yiğitliğin yanı başındadır.

Bir keresinde güçlü bir düşmanla çarpışıyordu. Vuruşmadan önce rakibini güzellikte hak dinine çağırdı ve kendisine şahsen bir garezi olmadığını belirtti. Fakat düşman oralı bile olmadı.

Döğüş sonunda Ali, rakibin kılıcını elinden düşürdü. Adamı yere yatırdı ve üstüne çıktı, tam kılcı saplayacakken, münkir, Ali'ye tükürdü. Bunun üzerine Hazret-i Ali ayağa fırladı. Kılıcını kınına koydu. Düşman şaşırmıştı. Dayanmayarak sordu: "Beni daha hınçla öldürmen gerekirken, bu davranışın anlamı ne?" Ali cevap verdi: "Önce seni öldürseydim din uğruna ve Tanrı aşkı için öldürmüş olurdum. Yüzüme tükürdükten sonra öldürseydim, bu belki nefsim için olurdu. Onun için el çektim senden. Çünkü biz, nefsimizden dolayı kimseye acı çektirmeyiz."

Sonuç, ölüme beş kala kurtulan adam, Müslüman oldu.

Cömertlik onun huyu olmuştu. Vermekten usanmıyordu hiç. Birgün sadece dört dirhemi vardı. Bunun birini gizli, birini açık, birini gece, diğerini gündüz sadaka olarak verdi. Bu davranışı Allah tarafından övülerek Bakara suresinin 274. Ayeti indi.

Fakirleri çok düşünürdü. Bir ramazan, üç akşam üst üste iftar yemeğini fakire ve yetime verdi. Bir gün de kendisinden sadaka isteyen bir fakire parmağındaki yüzüğü çıkarıp verdi.

Her zaman "Korkmayın korku şeytanın yardımcısıdır. Fakat sabredin. Çünkü sabır dünyanın bütün felaketlerine üstün gelir." diye konuşuyordu.

Halifeliğinde bir gün, devlet hazinesine girdi. Çok sayıda altın ve gümüşleri bir arada görünce"Ey sanlar ve beyazlar. Benden başkasına çilve yapan. Zira ben sizi dönüşü mümkün olmayacak şekilde boşadım" dedi.

Hazret-i Ali, namaza durduğunda kendinden geçer, sanki başka bir dünyaya göçerdi. Her namaz, Allah ile yüzyüze gelişti onun için. Bu yüzden "Perde aradan kalksa da Tanrı'ya yakınlığım artmaz" buyurmuştu.

Bir savaşta bir ok saplandı. Oku çıkarmak gerekiyordu fakat bu çok acı veriyordu. "Namazı durayım, oku o zaman çıkarın" dedi. Ve o namazda iken oku çıkardılar. Namaz bittiğinde Sordu: "Çıkardınız mı?"

Allah O'ndan razı olsun. 2.4.1998 Akşam

  Bir Geriye Git / Sonraki Makaleye Git>> Ana Sayfaya Git